Monday, December 18, 2006

Kabusum

Liseden beri aynı kabusu görüyorum.Okuldan eve geliyorum.Kendimi televizyon koltuğuna bırakıyorum.Televizyonda bir kadın var, on saniye içinde gülebilip, ağlayabilen, bütün duyguları tam anlamı ile yaşayan bir kadın. Herkesin onu sevdiği, onun da herkesi sevdiğini bir şekilde anlıyorum.Arkada bir tane orkestrası var.Sakallı davulcusu sürekli pis pis sırıtıyor.Solisti çocuk, mütemadiyen kadını klibinde oynatmak istediğini söylüyor.Kadın esmer, garip makyajlı bir kadın. Kadının orkestrası, konuları, dekoru, kanalı değişiyor ama kadın değişmiyor. Sonra bu kadın şişmanlıyor, karın bölgesinde gözle görülür bir şişme var. Şüpheleniyorum acaba yavrulayacak mı?

Kadının karnındaki şişlik sonra iniyor tahminen bir yavrusu oluyor.Allah bağışlasın diyorum. Annesinin izinde giderse çocuklarımın da kabusu olacak diye düşünmeden de edemiyorum zavallı yavrucağı.Kadın gittikçe şişmanlıyor bu da beni ürkütüyor acaba çocuk yiyor olabilir mi?

Daha bugün yeni bir kabusunu gördüm. Bu sefer gözünde yeşil fosforlu farlar vardı.Yanında konuk olarak karısını aldatan bir koca, kendini gülmemek için zor tutan bir ünlü, bir de şaşı, şişman, sempatik bir adam.Son zamanlarda kabusuma giren seyircileri ile birlikte aldatadan kocayı doğduğuna pişman etme andı içmiş gibi silkeliyordu.Yetmiyordu telefonla bağlanan kadını da silkeliyordu. ‘Evli barklı adam karısını aldatamaz, bu böyle bilinsin!’ diye bağırıyordu. Ağzı gittikçe büyüdü, garip şekiller aldı.Sanırım kabusumun kanal yöneticileri artık sakin formatların tutmadığını, ağırlığını koyması gerektiğini televizyonun hırçın ve edepsiz çağa girdiğini söylemiş olmalı.Kadın feminizm, olgu,değer, ahlak üstüne ahkam kesiyordu.Kadın tüm aldatılanların hesabını soruyordu.Bütün aldatılanlar da tahminen ‘Oh canıma da deysin!’ yapıyordu.

O kadın bugün benim kabusumda kadınlara televizyon başından kalkmaları gerektiğini, kendilerini geliştirmek için kitap okumaları, televizyon izleyeceklerine çalışmaları, kendi ekonomik özgürlüklerini kazanmaları, böylece hayatlarını birine bağlamak zorunda kalmayacaklarını, yolları ayırma zamanı geldiğinde valizlerini alıp gidebileceklerini söylemek yerine sadece bağırıyordu ‘Aldatmak da ne demek? Hiç mi pişmanlık duymuyorsun?'

Kadın ve ağızlarından köpük saçan seyircileri gittikçe bulanıklaştı, uyandım.Rüyam reyting rekorları kırdı, bu durumda reklam da almayı planlıyorum.Yarın yeni kadın programı kabusumu görebilirim fakat bu sefer programa girip haykırmak istiyorum. ‘Yapacağınız hiçbir şey kalmadıysa siz de aldatın kocalarınızı!’.Bunu sırf eğlence olsun diye değil, herkesin kendi doğrusunu zorla birine empoze etmesinden sıkıldığım için, her soruna yüzeysel yaklaşıldığı için, herkes bir kurban seçip ona yüklendiği için yapacağım, o zaman kadın iyice şişer ve sinirden patlar diye bir deneyeceğim.Saygı ve sevgi çerçevesinde seviyeli bir şekilde yapacağım bunu, muhakkak.

No comments: