Saturday, April 10, 2010

Bir Bardak Yalnızlık

İnsan ruhu belki de en basit tabiriyle masadaki bir bardak su gibidir… Rengi sıkça değişir veya çoktan değişmiştir.. Sarı, mavi, gri… Bazen üstünde biraz zeytinyağı, içinde tuz ya da şeker… Homojen veya heterojen… Ve masada çoğunlukla kendisi gibi bardakları görmek ister… Rengini değiştirdikçe kendi rengindeki diğer bardaklarla birlikte olmaya başlar, onlara yaklaşır… Çok azı şeffaf kalmayı başarmış olsa da… Temel işleyiş aşağı yukarı böyle olmuştur.

Bu nedenle sıkça yalnızdır insan…

Çünkü çoğu zaman bardaktaki su içilecek kıvamdan çıkmıştır… Benzerleri yanındadır ama bakınca kimsede özündeki şeffaflığını göremez. Çünkü masadaki herkes ya kolaya ya da portakal suyuna benzemiştir… Olsun yine de terk etmek istemez onları, çünkü bunun sonu daha da fazla yalnızlıktır…

Sağa bakar sola bakar… Aslında hep kendini görür, ama çoğu zaman kabullenemez.

İnsan bu nedenle kendine neler yapar; ne yaparsa da en çok yalnızlığından yapar.

Bu yüzden belki de en temel sorun insanın tabiatındaki; yalnızlıktır.

On kişilik, çift kişilik… Bazen milyonlarca bardak arasında yalnızlık…

Kendini bildi bileli…

Herkes kendi galaksisinin küçük prensidir aslında… Milyarlarca küçük prens…

Herkesi birbirine bağlayan tek gerçek olan suyun şeffaflığı çokça renk değişmiştir, kimse birbirini tanımaz. Düzinelerce; yan yana ama yalnız bardak…

En büyük hükümdar, en zengin işadamı, en ünlü model… En yalnız tasavvur edilemeyeni bile temelde yanlızdır… Öyle bir zaman olur ki yalnızlık ‘Pat!’ diye vuruverir omzuna ve fısıldar ‘Yalnızsın dostum!’

İktidar savaşı dediğimiz, Dünya’yı ele geçirme isteği, herkese kendi istediğini yaptırma sevdası… Eşittir yalnızlıktır.

Kavga, savaş, tartışma… Yalnızlıktır…

Uyuşturucular, bağımlılıklar, acı… Yalnızlıktır…

İnsan Dünya’sının bir parçası sanarız; halbuki insanın hala en tabii aynası yalnızlıktır…

1 comment:

Unknown said...

anlıyorum:(