Saturday, May 12, 2007

Yurdumun Entelektüel Degustatörü

Kırk yıllık ‘Merlot’ ya (Merlo), Merlot diyerek söze başlayacak olan yurdum entelektüeli az sonra bizi şarap hakkında bilgilendirecek. Önce, şarabın kalitesini nasıl anlayacağımız hakkında aydınlanacağız. Söze şöyle başlıyor.‘Şarabın rengine, kokusuna bir de tadına bakacaksınız!’. Rengini rengine bakarak , tadını tadarak, kokusunu da koklayarak anlayacağımızı da belirtiyor.Boş gözlerle kendisini izliyoruz. Saygı duyuyoruz.Görünüm itibariyle bildiğimizden daha farklı şeyler söyleyecek gibi durduğundan sabırla dinliyoruz. Söylemiyor.

Birinci dersimiz burada bitiyor.Ardından koltuğundan kalkarken şu cümleyi söyleyiveriyor. ‘Çocuklar Bach çalsam sizi bozar mı?’ Şömine karşısında oturmuşuz, hepimizin elinde şarap, sohbet ediyoruz. Bach bizi bozacakmış gibi gözükmüyor, kendisine güvenimiz sonsuz.Entelektüelimize bizi bozanın kendisi olduğunu söylemek istiyorum aradan sıyrılıp.Söylemiyorum.

Bir arkadaşımız geçen aylarda bizi tünele yakın bir bara götürdü .Mekan sahibi sözde entelektüel bize bir şişe Merlot getirdi.Durumdan oldukça memnun ikinci şarabımızı istedik.İkinci şarabı getirirken farklı bardaklar da geldi.Ben aynı şaraba devam edeceğimizden bütün iyi niyetimle bardaklar değişmese de olur diye düşündüm ve bunu dile getirdim.Kendi sonumu hazırladım.Yurdum şarap sevenine de yapılabilecek en büyük hakareti yapmış oldum.Bununla kalmadım şarabı kalem tutar gibi değil su bardağı gibi tuttuğum için azarlandım. Kısaca ben şarap severin gözünde kara listeye alındım. Arkadaşımla kendi aramızda şakalaşmaya başladık.Ben ‘Şarabın rengini anlamak için altına çakmak tut!’ diyerek arkadaşımla şakalaşırken bahsi geçen entelektüel degustatör bu fırsatı kaçırmadı, tok bir kahkahayla konuya girdi. ‘İsterseniz size biraz şarap hakkında bilgi verebilirim!’.

Ülkemizde entelektüel görünüm kazanmak istiyorsak yapacağımız şeyler çok basit.Bunlar kitap okumak ve değişik ilgi alanlarına sahip olmak dışında yapılabilecek her şey olarak da nitelendirilebilir.Entelektüel olma hali bazı bölgelerimizde; şarap hakkında biraz bilgi sahibi olmak, uzun bir kazak ve siyah bir jean eşliğinde varolan göbeği saklamak, bir şövalye yüzüğü takıp saçlarımızı omuz hizasında olması ile eş anlamlıdır. Daha değişik tiplemelere de gidilebilir. Ama fakat mutlaka üçgeninde, ukala olmak, biliyormuş gibi gözükmek, sakin olmak, nahif el hareketleri kullanmak, konuşurken arada durup sanki az sonra Montaigne’nin denemelerinden alıntı yapacakmış gibi gözünü havaya dikmek (bakın ne kadar da entelektüelim), tok kahkahalar atmaktır.Bir de Bach’tan Vivaldi’den haberiniz varsa buyrun tacınızı verelim.

Yurdum insanın yaratıcı olması ile birlikte ilişkilendirilmiş bir takım tabular var.Örneğin çok sevdiğim bir karikatüristin röportajını okurken rastladım. ‘Türk filmi izliyorum.Güleyim eğleneyim diye değil gerçekten ağlayayım diye…’ tadında açıklamalar yapmış.Ardından ropörtaj hakkındaki okuyucu yorumlarını okuyorum. ‘Kişisel zevkleriyle yaptigi isin birbiriyle (tarz olarak) zerre ilgisi yok.’ gibi şok etkisi yaratan bir açıklama görüyorum ve doğal olarak sinirleniyorum.Yaratıcı işle kişisel hobileri ilişkilendiren yurdum insanına mı kızayım, yıllarca bize ait her şeyden beslenmekten yoksun, kültürümüzü bayağı bulan karakterlerin yarattığı yapay entelelektüeliteyi mi suçlayayım bilemiyorum.

Yaratıcılıktaki en büyük ipucu, ortaya çıkan fikrin hepimizin aklına gelebilme ihtimalidir.Herkes kendinden bir parça bulduğu işleri sever. Değerli bir hocama göre, bunu ben düşünmüştüm dediğimiz ne kadar çok iş varsa o işler o kadar popüler olur.Katılıyorum.Bunu da yaratmak için ortak bir kültürden beslenmek, gözlem yapmak gerekir.Yani zamanında popüler işler yapmış olduğu düşünülen adamlar daha gizemli olabilmek için ne dinlersiniz sorusuna ‘acid jazz’ diye cevap verirken aslında evinde hepimiz kadar Orhan Gencebay dinlediğini söylememiştir ve olaylar çığırından çıkmıştır.Şimdi herkes adı sanı bilinmeyen ne kadar çok grup keşfederse o kadar özel olabileceğine, farklı kültürlerin tozlanmış raflarından çıkan ne kadar eser varsa göz ucuyla seyir eyleyerek entelektüel görünüm kazanmaya çalışmaktadır.Bu şovanizmi de bayağı ve basit bulanlara karşı da garezleri sonsuzdur.Bunu itiraf edebilmek de zordur çünkü o zaman yaratıcı bünye farklılığını yitirmiş olur.Bu durum magazin programlarını izlemiyorum diyen bünyenin, sürekli belgesel kanallarında dolaşması iddiası kadar yapaydır.Kıssadan hisse herkes özeldir, herkes yaratıcıdır.Bunun için kimsenin dinlemediği şeyleri dinlemek, okumadıklarını okumak gerekmez.Kazınacak yaldızı olmamaktır yaratıcı olmak, baştan aşağı dore olmaktır.Hem karakter hem de görünüş itibariyle.Gerçekten hiç sevmiyorum.Gözüme gözükmesinler.

2 comments:

Anonymous said...

O mekandaki adam entel olunmaz entel doğulur tarzında bi adamcağızdı şarabın normal olmadığını ve şarap içmenin ve tanımanın üniversitelerde bir ders olarak gösterilmesi taraftarı ve bu tezinide mekanda bize anlattığı eski hikayelerle muhabbetimize lapin gibi atlayıp bizi sıkması olarak söyleyebilirim. Entel olunca daha çok mu ön planda olduğunu düşündü merak konusu tabikide...

Oslik said...

Adamcağız ne yapsın, var olma sebeplerinden birisi belki de o durumdur onun için...Böyle insanlara sinirlenmemek lazım. Ne de olsa eni sonu renklendirdikleri bizim hayatımız.